BİLDİRİLER
ALTMIŞSEKİZ'İN DEVRİMCİ KÜLTÜRÜ VE DENİZLER

ALTMIŞSEKİZ’İN DEVRİMCİ KÜLTÜRÜ VE DENİZLER…

 

 

Yine bir 6 Mayıs’tayız. Yine yüreğimizde derin ve hiç bitmeyecek bir sızı. Yine boğazımızda bir demir yumruk… Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının üzerinden tam 49 yıl geçmiş.

 

Biz onlara kısaca “Denizler” diyoruz. Denizler sadece bu üç kahraman gençten ibaret değil. 12 Mart faşist darbesi sürecinde katledilen, işkence gören, hapislerde çürüyen, geleceği karartılan yüzbinlerce genç. Onlar artık yetmişli yaşlarını sürse de yürekleri halâ gümbür gümbür….

 

Altmışsekiz Devrimci hareketi deyince aklımıza Denizler, Denizler deyince de Bindokuzyüzaltmışsekizin devrimci ruhu ve kültürü geliyor. Bizim için Altmışsekiz sadece boykotlar, üniversite işgalleri değil. Gecekondu yıkımlarında yıkıma uğrayan yoksul halkın yardımına koşan, grevdeki, direnişteki işçilerin yanında yer alan, toprak işgalleri yapan topraksız köylünün yanında, tütün üreticisinin mitinginde, geçit vermez Zap suyuna köprü yapılırken, özel okullara karşı yürüyüşte, Samsun’dan Ankara’ya en önde Türk Bayrağı ile bağımsızlık yürüyüşünde ve zihnimizden hiç silinmeyecek “TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE” sloganı ile devrimci  bir kültür…

 

Akşam yiyecek yemeği olmasa bile elinden kitap düşmeyen, bir tartışmada adı geçen kitabı okumadığının farkına vardığında bunu bir eksiklik olarak görüp utanç duyan, Sinematek’te devrimci filmler getirip izledikten sonra tartışan, Beethoven’i de Şekspir’i de Nazım’ı da, Yahya Kemal’i de, GarciaLorca’yı da, Brecht’i de bilen, Aşık Mahzuni Şerif’i de, Aşık İhsani’yi de, Müzeyyen Senar’ı da Mercedes Sosa’yı da, JoanBaez’i de dinleyen, saz çalıp türküler söyleyen, gerektiğinde öfkelenip gerektiğinde ağız dolusu kahkahalar atan ve korkmadan gülümseyerek idam sehpasına yürüyen bir kuşak Altmışsekizliler…

 

Cebindeki son parasını arkadaşlarıyla paylaşan, yoksul öğrenci yurdunda ya da  evindeki  tencerenin dibini birlikte sıyıran, kazağını, gömleğini, postalını, parkasını hatta iç çamaşırını gönül rahatlığı ile paylaşan, değil şimdiki gibi cep telefonu, güçlükle bulunan ankesörlü telefonda dakikalarca çevir sesi bekleyerek ulaştığı arkadaşlarının zor durumda olduğunu öğrenince yardımına koşan, pilli radyosuyla Vietnam savaşındaki son durumu izleyip, yüreği Bolivya dağlarında çarpışan Che ile atan bir kültür. Arkadaşını satmak şöyle dursun, onlardan en küçük bir şeyi gizlemeyi ayıp sayan, aldıkları öğrenci kredisinden artırdıkları üç kuruşu ailelerine gönderen bir yiğit kuşak….

 

Bu kuşağın devrimci kültürü öylesine etkin oldu ki, kendilerinden çok sonra doğan kuşaklar bile bu devrimci kültürü sürdürmeyi bir onur saydılar. Dahası Altmışsekiz devrimci mücadelesinin yanından bile geçmemiş olanlar daha sonraki kuşakları kandırabilmek için “ben Paris’teyken” diye başlayan yazılarında  şarap markası muhabbetinin yanında 1968 eylemlerinde Fransız polisine kaldırım taşı fırlattıklarını anlatarak Altmışsekizliliği sermaye edindiler.

 

Ülkemizdeki Altmışsekiz devrimci hareketi başlangıç tarihi olarak dünyadaki 1968 hareketi olarak eş zamanlı olsa bile talepleri ve hedefleri çok farklı idi. Yurtdışındakilerin talepleri arasında üniversite reformu da vardı, Ama onlar cinsel özgürlük, kız erkek karma öğrenci yurtları, uyuşturucu serbestliği gibi taleplerde de bulunuyorlardı. Oysa bizim Altmışsekizlilerimizin yüreği yoksullarla birlikte Bağımsız Türkiye ideali için atıyor bu ideal sadece sözde kalmayıp ABD 6. Filosunun erlerini Dolmabahçe rıhtımında denize döküyordu.

 

Yurtdışındaki 1968 hareketinin talepleri bizim gibi ülkelerin sömürüsünden gelen payları “isyancılarla” paylaşarak bastırıldı. Pek çoğu konformizmin batağında boğuldu. Az gelişmiş ülkelerdeki mücadeleyi desteklemenin yerini, bu ülkeleri aşağılamak, yönetmek düşüncesi aldı. 1968 hareketini Avrupa’daki en ünlü ismi olan Daniel ConBendit’in ülkemiz ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili sözleri tam da sömürge valisi sözleridir. 1968 hareketi için utanç kaynağıdır.

 

İçinden dönekler, işbirlikçiler, yandaş ve yalakalar çıksa da Altmışsekizlilik yurtsever Türk gençliğine yol göstermeye devam edecek. Altmışsekizin Devrimci Kültürü yaşayacak. Tıpkı 49 yıl önce idam sehpasına “Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” diyerek korkmadan yürüyen Deniz gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın yaşamaya devam ettiği gibi…

 

6 Mayıs 1972 günü aramızdan  çekilip alınan “Üç Fidan’ı” 49 yıl sonra saygıyla anıyoruz.