BİLDİRİLER
GÖKYÜZÜNDEN ERYÜZÜNE İNDİRİLEN EGEMENLİK

GÖKYÜZÜNDEN YERYÜZÜNE İNDİRİLEN EGEMENLİK…

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızın 101. yıldönümünü kutluyoruz. Birbirinden kopuk gibi görünen “Ulusal Egemenlik” ve “Çocuk Bayramı” 23 Nisan 1920 günü açılan Büyük Millet Meclisinin kuruluş yıldönümünde bir araya gelerek anlam kazanıyor.

Her ne kadar yaygın şekilde Cumhuriyetimizin kuruluş tarihi 29 Ekim 1923 olarak bilinse bile bu tarih, Cumhuriyetimizin ilan edildiği, başka bir deyişle adının konduğu tarihtir. Aslında Cumhuriyetimizin kuruluşu 23 Nisan 1920 tarihidir. Zira bu tarihte Türk ulusu egemenliğini eylemli olarak kendi ellerine almıştır. 23 Nisan 1920 ile 29 Ekim 1923 arasında geçen 3,5 yıllık süreyi Ulusal Bağımsızlığımıza kavuştuğumuz, Cumhuriyetin ayağa kalkıp yürümeye başladığı çocukluk yılları olarak değerlendirebiliriz. Bu nedenle her 23 Nisan gününü “Ulusal Egemenlik” yanında “Çocuk Bayramı” olarak da kutluyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ( o tarihteki adıyla Büyük Millet Meclisi) 23 Nisan 1920 günü çalışmalarına başladıktan sonra, hızla anayasa çalışmalarına başlamış, 18 Eylül 1920 tarihinde  İcra vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) bir lâyiha hazırlayarak Anayasa Komisyonuna sunmuş, Anayasa Komisyonu 18 Kasım 1920 tarihinde 2 ay içinde bitirmek üzere çalışmalarına başlamış ve 20 Ocak 1921 tarihinde de Meclis anayasayı kabul etmiştir. Devrim niteliğindeki bu anayasa,  Amasya genelgesinde ifadesini bulan kararları eyleme dönüştürürken yaptığı işin adını koyacak maddeleri belirlemiş, diğer konularda 1876 Kanuni Esasisinin maddeleri yürürlükte kalmıştır. 1921 anayasasına esas damgasını vuran da  de ilk 2 maddedir. Devrim niteliğindeki ilk 2 madde şöyledir:   

Madde 1-Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. (Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim şekli, halkın mukadderatını bizzat ve fiili olarak yönetmesi ilkesine dayanır)

Madde 2-İcra kudreti ve teşri salâhiyeti milletin yegâne ve hakikî mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder. ( Yürütme kuvveti ve yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde belirir ve toplanır)

Bu maddelerin devrim niteliğinde olduğunu kavrayabilmek için 23 Aralık 1876 tarihli Kanuni Esasi’nin (anayasa) ilk 7 maddesine bakmak yeterlidir. Bu maddelerde Osmanlı Padişahına verilen yetkiler saltanat ve halifelik dışında 1921 anayasasında tamamen kaldırılmış bu yetkiler eylemli olarak Büyük Millet Meclisine geçmiş, saltanat 1 Kasım 1922 günü, Hilafet de 3 Mart 1924 günü kaldırılmıştır.

MEŞRUTİYET NEDİR?

Dünyanın neredeyse her yerinde, uzun yıllar, yönetme yetkisinin bir ailenin tekelinde olduğu ve genellikle babadan oğula geçen, krallık, sultanlık, şahlık, imparatorluk vb. adlarla anılan yönetimlerin yakın çağlarda bir meclis ile yetkilerinin görece sınırlandırıldığı ülkelerdeki rejimlere “monarşi” adı veriliyor. Bütün bu ülkelerde kral, sultan, şah, ya da imparator  olarak anılanlar yönetme yetkisinin tanrısal olduğunu, yani bu yetkiyi tanrıdan aldıklarını, “tanrının yeryüzündeki gölgesi” olduklarını ileri sürdüler.  Osmanlı Sultanları da aynı iddiada idil. Bu nedenle 1876 anayasası meclisin açılmasını ya da kapatılması yetkisini Padişahın iki dudağı arasına verip şartlı yani meşruti hale getirdi. Nitekim ilk Meclisi Mebusan 1877-78 harbini gerekçe göstererek kısa sürede II. Abdülhamit tarafından kapatıldı. Bütün dünyada bir kral ve meclis’in bir arada bulunduğu rejimler “Monarşi” olarak anılırken bizde “Meşrutiyet Yönetimi” yani şartlı yönetim olarak anıldı.

İşte 23 Nisan 1920 günü açılan Büyük Millet Meclisi, 1876 anayasasının ilk 7 maddesinde bulunan bu şartlı (meşruti) yönetme yetkisini tersine çevirerek önce fiilen, 20 Ocak 1921 tarihinden itibaren de bir anayasa maddesi ile ulusun eline teslim etti. Bunu sonucu olarak da 1921 anayasasının 1. Maddesinde yazılı olan  “Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir.” Devrimci İlkesini bir daha inmemek üzere Büyük Millet Meclisi’nin duvarına astı. Bugün aynı ilke daha anlaşılır bir  dille “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” şeklinde değişmemek üzere zihinlere kazınmıştır. Bu Devrimci İlke ile egemenlik gökyüzünden yeryüzüne indirilerek sonsuza dek ulusa teslim edilmiştir.

Ne acıdır ki TBMM duvarına kazınmış olan bu Devrimci İlke, AKP’nin ağlamadan sorumlu yetkilisi Bülent Arınç’ın deyimiyle AKP devrinde  “meclisin duvarından yere indirilmiş” ancak “yere indirme” olayı bu Devrimci İlkeyi ayaklar altına alma eylemine dönüştürülmek istenmiştir. Cumhuriyetimizin pek çok kazanımının yok edilmesine paralel olarak, resmi dairelerden, önce Atatürk fotoğrafları, ardından da “TC” simgeleri indirilmiş ve nihayet 15 Temmuz 2016 günü “ne istediniz de vermedik” dedikleri ABD ajanı FETÖ örgütü duvarında  “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazan Gazi Meclisimizi bombalamaya kadar  giden yolların taşları döşenmiştir.

Egemenlik yetkisinin kaynağının gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi, aynı zamanda laiklik tartışmalarının da temel taşlarından birisidir. İngiltere’de ve Fransa’da bu adımın atılması kanla olmuştur. Krallar yönetme yetkisini tanrıdan aldıklarını iddia ederken, tanrı adına konuşma yetkisini ellerinde tutan ruhban sınıfı da kralların tanrıdan aldıklarını söyledikleri yönetme yetkisi iddiasını onaylamışlar, el ele zenginleşirken halka kan ve zulüm getirmişlerdir. Sonuçta özellikle Büyük Fransız Devrimi kral soyunu ve onları onaylayan kiliseyi şiddetle cezalandırmıştır.

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ancak bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu büyük bayramı “Ulusal Egemenlik” kavramından  kopararak sadece “Çocuk Bayramı” seviyesine indirgemek yanlış olduğu gibi, geleceğimiz çocuklarımızdan koparmak da yanlıştır. Bugün tarikat yurtlarında kız erkek ayrımı yapmadan çocuklarımıza tasallut edenleri savunanların, çocuk gelinler, çocuk işçiler yaratanların “Çocuk Bayramı” istemeyeceğini, egemenliğin kaynağını tekrar gökyüzüne çıkarmak istemelerini anlayabiliyoruz.

Bizim görevimiz gökyüzünden yeryüzüne indirilen EGEMENLİK kavramını ulusun elinden almak isteyenlere direnmek kadar, ayaklar altına alınmasına da engel olmaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 101. yılında, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı bütün çocuklarımıza ve ulusumuza kutlu olsun.  23.04.2021

 

Lütfü Kırayoğlu