BİLDİRİLER
KENTSEL DÖNÜŞÜM

13.09.2011

BASIN AÇIKLAMASI

EK 2

 

 

KENTLERİMİZ PARÇACIL YAKLAŞIMLA RANT TEMELİNDE ŞEKİLLENDİRİLMEKTEDİR.

Resmi Gazete’de 10 temmuz 2011 tarihinde yayınlanan 646 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1. Maddesinin C bendi ile 178 sayılı Maliye Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 13.üncü maddesinin 1.fıkrasına yapılan ekleme ile ülkemizde plansızlığı planlama politikasına dönüştüren yetki parçalanması yeni bir boyut kazanmıştır.

Düzenleme ile Maliye Bakanlığı, Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün yetkileri arasına;

“Hazinenin mülkiyetinde ve devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların imar planlarını yapmak, yaptırmak, tadil etmek ve imar uygulamasını gerçekleştirmek” yetkileri de alınmıştır.

Yapılan düzenleme ile;

“Genel Müdürlük tarafından yapılan, yaptırılan ve tadil edilen planlar; büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalan alanlar için büyükşehir belediye meclisi tarafından, il ve ilçe belediye sınırları ile mücavir alanları içinde kalan alanlar için belediye meclisleri tarafından, beldelerde ve diğer yerlerde ilgili valilik tarafından, planların belediye veya valiliğe intikal ettiği  tarihten itibaren 3 ay içinde aynen veya değiştirilerek onaylanır. 3 ay içinde onaylanmayan planlar Genel Müdürlük tarafından re’sen onaylanır.

İlgili belediye ve valilikler bu arsa ve arazilerin imar fonksiyonunu 5 yıl süre ile değiştiremezler.” hükümleri getirilmiştir.

Şehir Planlama eylemi, toplumsal ilişkiler bütünü ile etkileşimli bir biçimde, kentsel alanlarda arazi kullanımının, üretim ve tüketim alanlarının, ulaşım ağlarının, genel mekânsal yapının belirlenmesi, öngörülmesi ve planlanması süreci olarak tanımlanabilmektedir. Şehir Planlama, ülkesel ölçekten mahalle ölçeğine kadar, ekonomik verimliliği yükselten fiziksel ve mekânsal düzenlemelerde bulunduğu gibi, toplumun sosyal ve kültürel kimliğini ifade edebileceği, sürdürülebilir mekânlar da yaratmayı amaçlamaktadır.

Ancak Turgut Özal döneminden başlayan ve 2002 yılından itibaren AKP hükümeti döneminde artan süreçte, Toki, Özelleştirme İdaresi şimdi de Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne verilen yetkiyle sayısı 40’a yaklaşan kurum ve kuruluşa “plan yapma” yetkisi verilerek, planlama bilimsellikten ve kamu yararından uzaklaştırılarak rant temeline oturtulmaktadır.

Son dönemlerde; kentler, üretim mekânı olma kimliklerinden uzaklaştırılarak, kentte yaşayanların barında, dinlenme, çalışma ihtiyaçları göz ardı edilerek salt tüketim mekânı olarak algılanmakta, üretime dayalı ekonomi modellerinin yerini kent rantına dayalı ekonomi modeli almaktadır. Bu anlamda yapılan son düzenleme kamu adına, kişi ve kurum ayrımı yapılmadan, eşitlikçi bir yaklaşımla üretilmesi gereken plan kararlarının verilmesinde mülkiyet sahibinin yetkilendirilmesi anlamına gelmektedir. Bu durum açıkça planlamanın temel ilkelerine aykırıdır.

Bir taraftan “Kentleşme Şurası” ve şura sonrası Resmi Gazete’de yayımlanan ve tüm kurumlar açısından bağlayıcı bir strateji belgesi haline gelen KENTGES kararlarında, planlama yetkilerinde parçalanmanın yanlışlığı dile getirilirken, diğer taraftan adeta her kamu kurum ve kuruluşuna kendi projeleri, arazileri, arsaları ile ilgili plan yapma yetkisi verilmesi büyük bir çelişki doğurmaktadır. Yıllardır söylemlerimizde yer verdiğimiz planlamada yetki karmaşasının iki bakanlığın birleştirilmesiyle oluşturulan “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” ile sona ereceğine dair ümitlerimizin yeşerdiği bir dönemde yapılan bu düzenleme geleceğe yönelik ümitlerimizin tekrar kararmasına sebep olmuştur.

Yapılan bu yeni düzenleme ile;

Genel Müdürlük tarafından yapılan planların 3 ay içinde onaylanma zorunluluğu getirilmesi aslen yerel yönetimlere ait olan ve yerel katılımcılıkla hazırlanması ve onaylanması gereken planlara, hazine arazileri yönünden el konulması anlamına gelmektedir.

Dünya’nın yerelleştiği ve merkezi idarenin yetkelerini yerele devrettiği bir çağda, yerel yönetimler baskı altına alınmakta, belediye meclislerinin ve il genel meclislerinin yasadan kaynaklanan yetkileri görmezden gelinmekte ve yetkilerine el konulmakta, seçilmiş yerel organlara yönelik merkezi dayatma sistemleştirilmektedir.

Diğer yandan yukarıda 1. Maddede yer alan “… büyükşehir belediye sınırları içerisinde kalan alanlar için büyükşehir belediye meclisleri, il ve ilçe belediye sınırları ile mücavir alanları içinde kalan alanlar için belediye meclisleri, beldelerde ve diğer yerlerde ilgili valilik tarafından…” ifadesi ile ülkemizde sayıları 2000’i aşan ve seçimle gelen belde belediyelerinin hazine arazileri üzerinde plan yapma/yaptırma ve onama yetkileri tümüyle ortadan kaldırılmış, belediye ve imar kanununa aykırı olarak belde belediye sınırları içinde hazine arazilerinin planlanması konusunda valilikler yetkilendirilmiştir.

Kararname ile Milli Emlak Müdürlüğü tarafından yapılan imar planlarının 5 yıl süre ile değiştirilemeyeceğine yer verilmiş, yerel yönetimlerin Anayasa’dan ve yasalardan kaynaklanan yetkileri 5 yıl süre ile kısıtlanmıştır.

Yapılan düzenleme ile amaçlanan kamu mülkiyetlerinin değerinin plan kararıyla arttırılması ve oluşturulan değerin satış ve el değiştirme sürecinde korunmasıdır. Bu düzenleme ile kentlerde sosyal ve teknik altyapı alanlarının oluşturulabilmesi açısından büyük öneme sahip olan kamu arazilerinin tümüyle elden çıkarılmasının yanı sıra, geçmişte sosyal ve teknik altyapı tesisleri için düzenlenmiş olan alanlarında satışa hazırlanması anlamına gelmektedir.

Bu yaklaşım, kısa süre içinde kentlerimizin emlak değeri yükselen bölgelerindeki planı ya da plansız boş kamu arazilerinin yanı sıra, mülkiyeti maliye hazinesine ait olan tüm tesislerin, okulların, hastanelerin, spor alanlarının, yeşil alanların, sosyal ve kültürel tesislerin, rekreasyon alanlarının planlarının değiştirilerek yüksek rant amacıyla satılması anlamına gelmektedir. Bu durum kentlerimize altından kalkılamayacak büyük bir darbenin vurulması anlamına gelmektedir.

Son 4-5 yıllık süreçte merkezi hükümetlerce TOKİ aracılıyla kentlere vurulan darbeden sonra bu darbenin kat ve katı bu son düzenleme ile vurulacaktır.

Bu son düzenlemeden sonra DOĞANBEY ve daha birçok örnekte olduğu gibi TOKİ tarafından kentimize vurulan darbenin bir benzeri hazine arazilerinin rant temelinde satışı için hazırlanan bu yeni düzenleme ile artacak, kentlerimiz sosyal donatısı olmayan, yüksek emsalli, parçacıl, bir biri ile bütünlük arz etmeyen projeler ile dolacak, belki de ova içindeki hazine arazileri bu amaçla yapılaşmaya açılacaktır.

Biz bu anlamda kentlerimizi savunmak adına  olarak gerekli adımları atacağımızı kamuoyuna duyuyor, bu konundan etkilenecek kentlerimizin seçilmiş belediye başkanlarını birlikte hareket etmeye çağırıyoruz.

Saygılarımızla…

 

Gürhan AKDOĞAN

CHP Bursa İl Başkanı