BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Doğanbey'e benzetmeyin

Geçtiğimiz günlerde Bursa'nın nasıl yitirildiğine ve kentimizin ne noktaya geldiğine dair bu köşeden birkaç yazı ile düşüncelerimi aktarmıştım bir yazı başlığında ise ''Yeşil Bursa oldu Beton Bursa'' diye kullanmıştım. Görüyoruz ki Bursa'da azda olsa yeşil alan olarak kalabilecek ender yerler hala fütursuzca kullanılma gayreti içinde. Bunlardan biride maalesef Yunuseli havalimanı bölgesidir. Geçenlerde sevgili dostum Can Ertan ''Yunuseli Havalimanına beton hançer saplanmasın'' başlıklı yazısında o bölgenin imara açılması, uydu kent yapılması yaklaşımlarının ne denli olumsuzlar içerdiğini en net biçimiyle kamuoyu ile paylaştı, herkesin okumasını öneririm. Bundan yıllar öncede yine Yunuseli'ne göz dikmek isteyen anlayışlara karşı o dönemde İl başkanı iken en net mücadeleyi vererek geri püskürttüğümüzü hatırlıyorum. Bugün de kentimize sahip çıkacağız. Bu konu ile ilgili daha çok şey yazılacak ve çizilecek özellikle Akademik meslek odaları bünyesinde başta şehir plancıları odası olmak üzere ilgili meslek disiplinlerinin görüşleri alınmadan çözüm önerileri oluşturulmadan hareket etmek hem kent demokrasisi açısından hem de ortaya konacak projelerin yaşama geçmesi açısından sorunlarla ve sıkıntılarla dolu bir sürece gebe olacaktır. Şimdi Yunuseli detaylarını yazmayı bir sonraya bırakarak kavramsal olarak bu ve buna benzer kentsel çalışmalar ile projelerde nelere dikkat etmeliyiz onlara değinmek istiyorum.

RANT EKONOMİSİ KENTLERİ TÜKETİYOR

Ülkemizde özellikle 1950‟li yıllardan sonra kentsel gelişmenin ve hızlı büyümenin bir sonucu olarak büyük metropoller oluşmuştur. Bu büyük şehirlerde kentin sosyal, kültürel, ekonomik ve mekansal yaşantısında çalkalanmalar olması kaçınılmazdır.

Rant ekonomisi imar yetkilerini kullanan siyaseti de kendisine bağlayarak bir kirlenme sürecini başlatmıştır. Çünkü yağmacı ekonomik beklentiler, çıkar birliktelikleri, ayrıcalıklı imar rantıyla beslenen, çeşitli örnekleri her gün kamuoyuna yansıyan olumsuzlukları yaratmış, giderek bu durum siyasetle bütünleşmiştir. Sürekli olarak kamu çıkarlarına aykırı olarak tadil edilen kent planları, uygulanmayan yargı kararları, kentlinin ve uzmanlık ortamlarının öneri ve kararlara katılımını reddeden yönetim anlayışları, kent ve toplum sorunlarının çözülemeyecek boyutlara varmasına, kentlerin ve ülkenin yaşam kaynaklarını yok etme düzeyine ulaşmasına neden olmuştur.

Bir kent, aynı zamanda modern gelişmeyle tarihi ve çevresel mirasın korunması arasında dengeyi kurmalı, eskiyi tahrip ve yok etmeden yeniyle bütünleşmeli ve sürdürebilir kalkınma ilkelerini sağlayabilmelidir. Kent dokuları, yapılar, tabiat varlıkları, doğal alanlar, insanların kentlerdeki geçmişin mirasıdır. Kentler artık, kentsel problemleri yalnızca finansal mekanizma ve sorunlara indirgeyerek ve sektörel kent planlamasının geleneksel yöntemlerini kullanarak yönetilmemelidir.

YAŞAMA SAYGI DUYUN VE YAŞAM KALİTESİNİ ARTTIRIN

Dünyanın nüfustaki bu hızlı artışı kaldırabilmesi için, yaşam biçimlerinin ve mevcut politikaların mutlaka değiştirilmesi gerekmektedir. Başkalarının ve diğer canlıların yaşamına, şimdi ve gelecekte saygı duyulmalıdır. Bu ilke, etik bir anlam içerir. Kalkınmanın asıl amacı insanoğlunun yaşam kalitesini arttırmaktır. Ekonomik büyüme ise kalkınmanın en temel parçasıdır. Ancak salt milli gelir artışı olarak tanımlanan ekonomik büyüme kendi başına bir amaç olamaz ve sonsuza kadar süremez. Doğa korumayla bütünleşmiş kalkınma programları, yeryüzündeki doğal yaşam ve buna bağlı sistemleri korumaya yönelik eylemler içermelidir. Yeryüzünün taşıma kapasitesinin üzerine çıkılmamalıdır. Herkesin kendi yöresine sahip çıkmasına olanak tanınmalıdır.

Kalkınma çevre koruma odaklı bütüncül politikalar çerçevesinde ele alınmalıdır.