BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Eğitim sisteminin ticarileşmesi ve sonuçları

''İlim ve fen çalışmalarının merkezi okuldur. Okul adını hep beraber hürmetle, saygıyla analım.''Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.''Okullarda öğretim vazifesinin güvenilir ellere teslimini, memleket evladının, o vazifeyi kendine hem bir meslek hem bir ideal sayacak üstün saygıdeğer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi, derece derece ilerlemeye ve her halde refah sağlamaya uygun bir meslek haline getirilmelidir.''Dünyanın her tarafında öğretmenler, toplumun en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır.''Bu sözler Kurucumuz ve Kurtuluşumuzun önderi, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk'e aittir. Yüz yıl önce Atamızın söylediği bu sözleri niçin hatırlatma gereği duyduğuma gelince neoliberal politikalarla ticarileşmiş ve küreselleşmiş eğitim sisteminin nasıl tehlikeli bir uçuruma doğru sürüklediğini gördüğümüz bir dönemde bu olumsuz gidişten sorumlu olanlarla bu savrulmanın parçası olan sözde eğitimci görünenlere bir hatırlatma olsun diyedir. Dürüst, idealist, laik eğitim sisteminin savunucusu olan bu ilkelerden sapmayan ve uygulayan kurum ve kişileri tenzih ederek söylüyorum ki özelleşmiş ve ticarileşmiş bazı okullarda pandemi dönemini de fırsat bilerek öğrenci ve velilerini müşteri olarak tanımlayan, kutsal bir görevi yerine getiren öğretmenleri ise bu ticari şirketlerin sömüreceği araçlar olarak, gören rahatsızlandığı halde mobbing uygulayarak ve iş bulma kaygısı içindeki öğretmenlerine izin vermeyi çok gören, sanki seri üretim fabrikasıymış gibi 40 dakikalık dersler sonrası dinlenmeyi veya kısada olsa biraz hava almaya bile olanak tanımayan 5 dakikalık teneffüslerle geçiştiren uygulamaların olduğunu bildiğimiz bazı okul örnekleri yukarıda Mustafa Kemal Atatürk'ün eğitim ve öğretmenlere olan yaklaşımı ile taban tabana zıtlık göstermektedir. Bize ne oldu böyle? Nasıl savrulduk? Nasıl bu noktalara geldik? Geleceğimizi oluşturan öğretmenlerimize Nasıl da bu koşulları reva gördük.? Geleceğimiz dediğimiz çocuklarımıza yemeyip içmeyip öğretim yaptırmak için varını yoğunu ortaya koyan velilerimize sadece para olarak, gelir olarak nasıl bakabildik. Huzurlu bir ortamda çalışamayan, her an özel sektördeki gibi kapının önüne konabilirim kaygısı taşıyan, ekonomik olarak çöküntü içinde, neredeyse asgari ücret seviyesinde çalışan öğretmenlerimiz hangi motivasyonla çocuklarımıza gelecek hazırlayabilecek eğitim ve öğretimi sağlayabilecekler?

ÖĞRETMENLERİMİZ İÇİN BİRAZ EMPATİ

Neoliberal ve liberal politikalar çerçevesinde, eğitimde de özelleşme teşvik edilmiş, bu durum, eğitimle ilgisi olmayan ticari işletmelerin bile bir yatırım aracı olarak okul açmasına ve okulların ticari şirketler gibi yapılanmasına neden olmuştur.

Bir dönem kamu kaynakları çeşitli teşvikler üzerinden özel okullara aktarıldı... Devlet okulları kendi kaderine terk edilirken, özel okullar her açıdan teşvik edildi...

Toplumda giderek artan sınıfsal eşitsizlik, eğitim sistemi üzerinden daha da belirgin hale getirildi. MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel eğitimden uzaklaşılmış ticarileştirme ve eğitimi din ögeleri ile kuşatma ve istihdamın esnekleştirilmesi, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, tevhidi tedrisat kanununun yerini almıştır. Bugün ülkemizde gerçekten idealist bir öğretmen olmak çok zor. Öğretmenin önünde üç büyük zorluk var ticarileşme, gericileşme ve müşteri memnuniyeti (!)pardon parasını veren veli yani müşteri her zaman haklıdır anlayışı(!).

Tabiiki böyle bir ortamda ticarileşen okullarda öğrenciler geleceğe ucuz iş gücü olarak hazırlanırken idareci ve öğretmen ilişkisi ise işçi, işveren ilişkisine dönüşüyor. Düşünsenize bir okula iş başvurusu yaptınız sizinle bir yıllık sözleşme yapıyorlar ve biliyorsunuz ki sizden daha ucuz iş gücü bulabilecekleri dışarıda bekleyen on binlerce öğretmen var ve en küçük bir anlaşmazlıkta işsiz kalma veya sözleşmenin yenilenmemesi kaygısını taşıyorsunuz bu stresle de öğretmenlik gibi kutsal bir görevi icra ediyorsunuz. Özellikle de pandemi döneminde sağlık kaygısı taşıyan öğrencilerini bu ortamda yüz yüze eğitimle geliştirmeye çalışan zor koşullarda ve kalabalık sınıflarda öğretmenin çantasını bile toplamasına yetmeyen 5 dakikalık teneffüslerle nefes bile alamayan öğretmenlerimiz için biraz empati yapalım. O bize her şeyi öğreten, fedakâr, cefakâr, geleceğimizi kuran öğretmenlerimizi kendimizin yerine koyalım.

İşveren konumundakilere, onları temsil eden idarecilere, velilere, dahası bu olumsuz ortamı sağlayan iradeye sesleniyorum. Öğretmenlerimiz ve çocuklarımız geleceğimiz.