BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Gelecek kuşaklar için üzülüyor ve endişe duyuyorum

Değerli okurlarım ''Umutsuz insan vardır. Umutsuz durum yoktur. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim'' der, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk. Ben de bu sözü devrimci anlayışımla yaşamda ilke edinmişimdir. Ancak gel gör ki zaman zaman ülkemizde yaşananlar dünyadaki gelişmeler, gördüklerimiz, elde ettiğimiz bilimsel temelli veriler son yıllarda bizleri gerçekten umutsuzluğa sürüklediği de oluyor.
Endişe duyduğumuz konu ise kendimizden çok gelecek kuşaklar, çocuklarımız. Yani gelecek. Onları nasıl bir dünya bekliyor? Nasıl bir Türkiye'de yaşayacaklar? Bu deli sorular insanı bunaltıyor. Bizim kuşağımızın son elli altmış yılında yaşamadığı olumsuzluk kalmadı.
Öncesinde 2 dünya savaşı, sonrasında onlarca darbe gördük, yolsuzluk, yokluk, siyasi karmaşa, toplumsal deformasyon gördük ancak bu deformasyon son yirmi, yirmi beş yıl içinde dünyada ve ülkemizde öylesine geometrik olarak artar oldu ki insan ister istemez gelecek kuşaklar için kaygı duyar oluyor.
Bunları bugün niçin yazdığıma gelince geçen iki hafta önce Dünya Çevre Günü nedeniyle çok değerli bilim insanı Prof. Dr. Ali Ercan'ı zoom toplantısında konuk ettik. Kendisi bir nükleer fizikçi olarak, matematiksel modellemeler fizik ve termodinamik bilimsel veriler kullanarak evrende, gezegenimizin bugüne gelişi ile son elli yıldır yaşanan olumsuzlukları ve bu şekilde gitmesi halinde 2050 ile 2100 yılında nereye ulaşacağımızı çok sade bir dille paylaştı.
Kaygı duyulmayacak gibi değil. Hemen sonrasında ise ertesi günü bir suç örgütü liderinin ağzından ülkemde, yaşandığını iddia ettiği, para trafiği ile basın kuruluşlarına nasıl el konulduğu çiftçiye kredi vermekle yükümlü bankanın bu işleri finanse ettiği, finansman sağlaması bir tarafa bankaya geri ödemelerin yapılmadığını, bir siyasetçiye on bin dolar maaş bağlandığını, çanta dolusu paralar verildiğini, bazı gazetecilerin de içinde olduğu, mafya, siyaset, tarikat, ticaret sarmalını ortaya dökmesi ve dudak uçuklatan vahim iddiaları.
Ayrıca bunların tamamı yalan yanlış bilgiler bile olsa bir hukuk devletinde birilerinin iddialara yanıt vermemesini, hâlâ sessiz kalmasını düşündüğümde bu kez de yönetsel olarak gelecek kuşaklar ne tür daha büyük olumsuzluklar yaşayacaklar diye düşündüm gerçekten içim karardı.
Gelecek adına, çocuklarımız adına bir de bu yönüyle endişe duydum, bu ne büyük deformasyondur dedim. Satırlarım yettiği kadar sadece şimdilik dünya ekosistemi ile bu 3 saatlik sunumu paylaşmak istiyorum.
Özetle ekolojik bozunma eğer böyle giderse biz 2050'yi görür müyüz bilemem ama çocuklarımız için yaşanabilir bir dünya olmayacak gibi görünüyor. Bizler doğayı acımasızca katlettiğimiz için gün geliyor doğa da insandan intikamını alıyor. Aynen son günlerde Marmara'da yaşanan deniz salyası gibi.
Yıllarca hoyratça kullandığımız Marmara Denizi'ne her türlü atığı attık fabrikalar kirletici atıklarını gönderdi bakın şimdi ise deniz geri kusuyor. Sn. Ercan'ın sunumuna göre dünyamızın oluşumundan itibaren milyar yılda 1900'lerin başına kadar küresel sıcaklık 14 derece iken 2050'de 16.6 dereceye ulaşacak bu tek başına bir şey ifade etmiyor olabilir. Ancak küresel ısınma sonucu buzulların erimesiyle Antartika'da 36 metre yüksekliğinde Türkiye kadar bir alanın yani 28.8 trilyon ton buzulun eridiğini düşündüğünüzde ve bunu sonucu olarak dünya haritasının değişeceğini de görebiliriz.
Yani birçok kıyı kenti sular altında kalacak demektir tahmini 2050 yılındaki dünya nüfusunun 10 miyarı aşacağını göz önüne alırsak bu iklim değişiklikleri ile kuraklık nedeniyle yarattığı domino etkisiyle dengenin bozulacağını 1 milyar insanın açlık susuzluk salgın hastalıklar, sel baskınları, ekonomik krizlerin de tetiklemesiyle, göç edeceğini şimdiden görebiliriz. Homo sapiens gezegen üzerindeki en tehlikeli, en yıkıcı ve en ölümcül parazittir diyor Sn. Ercan
İlk olarak 1972 yılında çevre sorunları Stockholm konferansında dile getirilmiştir. Ancak ne yazık ki, ülke ve dünya ölçeğinde çevre sorunları, gerilemek yerine gittikçe artmıştır.
Kapitalizm ve onun günümüzdeki yansıması olan neon-liberalizm acımasızca dünyanın çevresel değerlerini korumadan insanlığı sömürmeye devam etmektedir. Her şeyi ticari gören ve kâr hırsı ile davranan uluslararası şirketlerin çıkarları ve devletlerin gündelik politikaları, çevremizi ve dünyamızı tehdit etmeye devam ediyor. Kendi yazdıkları anlaşmaların ve ilkelerin gereğini yerine getirmeyen devletler, uluslararası şirketler içinde bulunduğumuz çevresel tehditlerin temel sorumlularıdır.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi sürdürüle-bilir yaşam ilkesini dikkate almayan aşırı tüketim ekonomisi dünyamızın uzun yıllardan beri kuraklık, temiz su kaynaklarının daralması, küresel ısınma ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi tehditlerle iç içe yaşamasına neden olu-yor. Tarihe not düşerken gelecek kuşaklara sorumlulu-ğumuzu tekrar hatırlatmak istedim.