BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Harf Devrimi'nin 94. yıldönümü kutlu olsun

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın “Maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” sözüne yönelik gerekli değerlendirmelerimizi geçen hafta bu sütunlarda yapmıştık. Ancak bu sözlerle ilgili olarak bugün büyük bir devrimin, Harf devriminin 94. yılını kutluyoruz. Cahillere inat, yalana inat, aydınlık ve çağdaş dünya’ya açılmamızı sağlayan Harf Devrimi kutlu olsun. Onu yaratan başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyoruz. 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun"un kabul edilmesi ile Kanun, 3 Kasım 1928 günü Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasanın kabulüyle o güne kadar kullanılan Arap harflerinden oluşan Osmanlı alfabesi son bularak ve Latin harflerini esas alan Türk alfabesi yaşama geçti.

Biliyorsunuz yeni Osmanlıcılık günümüzde moda olurken, geriye öykünme ve Cumhuriyetimizin tüm çağdaş uygulamalarına, kuruluşundan bu yana karşı çıkışlar da devam etmektedir. Hatta cehaletin ferasetine inandığını söyleyen sözde bilim adamlarına bile rastlamaktayız. Çünkü cehaleti yönetmek kolaydır. Onlara göre halk kesimleri ne kadar okuyamazsa, okuduğunu anlamazsa, dış dünya ile teknolojiyle, bilimle, kültürle, sanatla buluşamazsa, onları anlayacak, ilişki kuracak bir dilleri yoksa cehalette o kadar kolaylaşır. Hani Osmanlıcayı savunuyorlar ya, harf devrimi ile bir gecede cahil kaldık ya, dil devrimi ile dilimiz bir gecede bitirildi, dedelerimizin mezar taşlarını okuyamıyoruz ya, Osmanlıcaya bir bakalım;

  YOKSA ÖZ TÜRKÇE Mİ:

Şeyhülislam Esad Efendi'nin 1725-32 yılları arasında yazdığı 200 yıl önceki Lehcet-ül Lugat isimli sözlüğünün önsözünü Osmanlıcanın bir örneği olarak sizlere sunuyorum, bakalım anlayabilecekmiyiz? "Amed-i medid ve ahd-i ba'iddir ki daniş-gâh-ı istifadede nihade-i zanu-yı taleb etmekle arzu-yı kesb-i edeb kılıp gerçi irre-i ahen-i berd-i gûşiş-i bî-müzd zerre-i fulad-ı fu'ad-ı infihamı hıred edemeyip şecere bî-semere-i isti'daddan yek-bar-ı imkân intişar-ı nüşare-i asar-ı hayr-ül me'ad as'ab-ı min-hart-ül katad olup ancak piş-nigâh-ı ihvan ve hullanda hem-ayar-ı nühas-ı hassas olan hey'et-i danişveriyi zaharif-i tafazzul ile temviye ve tezyin edip bezm-gâh-ı sühan-gûyanda iksar-ı sersere ile ser-halka-i ihvab-ı hava-ayin olmuş idim." (Mehmed Esad Efendi, Lehcetü'l-Lügat, Haz.: Ahmet Kırkkılıç, TDK Yayınları, Ankara 1999, s. 5.)

Irk Bitig, 9. yüzyıla ait yani günümüzden yaklaşık 1300 yıl önce Orhon alfabesi ile yazılan bir Türkçe kehanet kitabıdır. Kitabın bir bölümünde der ki Boz bulıt yorudı/ Boyun üze yagdı/ Kara bulıt yorıdı /Kamıg üze yagdı/ Günümüz Türkçesi ile Boz bulut yürüdü, boyların üzerine yağdı, kara bulut yürüdü, her şeyin üzerine yağdı. Hangisi daha anlaşılır? Yukarıdaki 200 yıllık Osmanlıca mı? yoksa üst paragraftaki 1300 yıl önceki Gök Türkçe mi? 1072 yılında Kâşgarlı Mahmud’un Türkçenin bilinen ilk sözlüğü olan ünlü Dîvânu Lugâti’t-Türk’ ile İslâmî Türk edebiyatının ilk düşünürlerinden Balasagun’lu Yusuf Has Hacip tarafından 11. Yüzyılda yazılan Kutadgu Bilig, Türkçenin en temel kaynak eserlerindendir. Yaklaşık 1000 yıl önceki bu eserlerde bile Osmanlıcadan daha anlaşılır bir Türkçeyi görebilirsiniz.

Atatürk, Harf devrimini, sadece kolay okuyup yazma için ele almamıştır. Harf Devriminin en önemli sebeplerinden biri Arap harflerinin Türkçeye uygun olmadığı düşüncesidir. Kaldı ki Osmanlı döneminde Katip Çelebi, Ahmet Cevdet Paşa, Münif Paşa gibi isimler, Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi,  Ziya Gökalp,  gibi aydınlar da Arap  alfabesinin sorunları hakkında görüşlerini zaman içinde dile getirmişlerdir. Cumhuriyet döneminde harf ve dil devrimi ile bize kazandırılan Latin harfleri içerikli Türkçemiz Arap harfleri ile yazı yazmak geleneğini yıkarak, sosyal, kültürel ve siyasî alanda büyük bir değişim yaratmış, çağdaş dünya ile iletişime geçmemizi kolaylaştırmıştır. Öyle ki 1923 yılında yüzde 2,5 olan okur yazarlık oranı 1927 yılında yüzde 10,1935 yılında yüzde 20,4 e ulaşmıştır. Cumhuriyetin ilk 12 yılında 8 kat büyümüştür

Kısa sözün özü; Atatürk daha öncesi 1925 yılındaki bir konuşmasında devrimlerin amacını şöyle açıklıyordu: " Efendiler yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum haline eriştirmektir. Devrimlerimizin temel kuralı budur. (1925)