BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Hatay Atatürk’ün bize miras bıraktığı son armağanıdır

Uzun yıllardır Suriye’de yaşanan savaş ülkemizi derinden etkilemeye devam ediyor. Bu iç savaştan da sonuçta kazançlı çıkan ve bilek güreşine devam eden emperyalist güçlerdir.  Bu sömürgenler arkalarında kan ve göz yaşı bırakırken savaştan kaçan mülteci konumundaki insanlar ülkemize sığınmaktadırlar. Türkiye insani yaklaşımıyla göç edenleri konuk ederken  bu duruma neden olan emperyal güçler ellerini taşın altına koymayarak ve bu drama seyirci kalmakta hiçbir insani yardım ve destekte bulunmamakta sorunu ülkemiz sırtına yüklemektedir.

İçişleri bakan yardımcısının 2022 yılındaki açıklamasına göre ülkemizde yaklaşık üç  milyon yedi yüz bini Suriyeli  toplam dört milyonu mülteci olmak üzere ülkemizde yaklaşık toplam beş milyon beş yüz bin yabancı yaşamaktadır. Zafer partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a göre ise verdiği rakamlar kayıt dışı da dahil bu verilerin çok üstünde. Bırakın bu rakamları resmi rakamları bile dikkate alırsak bu durum başta ekonomi olmak üzere demografik yapının değişmesi ile ileride tarifi mümkün olmayan çok ciddi ulusal sorunlarla bizi karşı karşıya bırakması muhtemeldir. Bir zamanlar beka meselesini Türk Tabipler birliği, Barolar birliği gibi meslek örgütleri dahil sürekli her konuda gündeme getirenlerin nedense bu konuda bekayı hiç düşünmedikleri anlaşılıyor. Düşünün daha yeni resmi rakamlara göre 40.000 canımızı kaybettiğimiz depremle ilgili diğer taraftan milyarlarca dolar ekonomimize kayıp oluştuğu bir ortamda biz mültecilere yaklaşık elli milyar dolar kaynak ayırmışız bunu ben söylemiyorum. Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan 2019 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre ofisinde 1. Küresel Mülteci forumunda Türkiye’nin mülteciler için harcadığı paranın kırk milyar doları aştığını açıklamıştı.

Şimdi gelelim Hatay meselesine; Son günlerde çeşitli sosyal medya araçlarında deprem sonrası Hatay’ın yerli insanlarının yerlerini terk ederek başka bölgelere göç ettiğini ve yerini Suriyeli mültecilerin alacağı ve  kentin demografisinin değişecek olduğu endişelerinin yer aldığı yayınları görüyoruz. Tabiki elimizde resmi bir veri bulunmamakta bu nedenle doğruluk derecesi tartışılabilir. Diğer taraftan Milli Savunma Bakanı da bu iddiaları dikkate almış olacak ki sınırın sıfır noktasındaki hudut karakollarında denetlemelerde bulunarak Hatay’a sığınmacı akını iddialarının gerçek dışı olduğunu ifade etti.

Bu konu hem tarihi hem de stratejik konumuyla  hassasiyetle takip edilmesi gereken bir durumdur. Resmi rakamlarla deprem öncesi Hatay nüfusu 1. 686.000 civarı olup geçici barınma merkezi bulunan Hatay ilimizde 356.000 Suriyeli bulunmaktadır. Bu istatistiki bilgi bile Hatay üzerinde dikkatle düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Ayrıca bu konularda terör örgütleri ile bazı karanlık güçlerin, emperyalist emelleri olanların bir takım provakatif  amaçlı yaptıkları yayınlara sosyal medya araçlarına da dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Bu kritik ortamda ve burada esas olan ulusal bütünlüğümüz, ulus devlet anlayışımız ve üniter yapımızın korunmasına dikkat etmek bu değerlerimizi ve birliğimizi bütünlüğümüzü  bozmaya ilişkin olası tehditleri görmek ve onlara karşı uyanık olmaktır.

Bu vesileyle Hatay’ı bir kez daha hatırlayalım Hatay  bundan 84yıl önce Fransız bayrağı indirilip, Türk bayrağı göndere çekilerek ana vatana katılmıştır. Bu süreç o kadar kolay mı oldu? Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılamaz. Hatay benim şahsi meselemdir. Hatay’ı mutlaka alacağım.” sözleri Hatay’ın vatan topraklarına katılması konusunun önemini ortaya koyuyor. Öyle ki Fransız işgali döneminde "İskenderun sancağı" olarak adlandırılan ve 1936 yılında Atatürk tarafından Hatay adı verilen bölgenin Anavatan'a ilhakı Yurtta sulh cihanda sulh ilkesi ve Türkiye’nin diplomasi tarihi açısından üstün bir başarı ve örnek bir olay teşkil eder. 1918 Mondros mütarekesinden itibaren neredeyse 20 yıldır Mustafa Kemal Atatürk’ün kafasında Hatay’ın vatan topraklarına katılması konusu her zaman birinci önceliğini koruyordu. Atatürk, 1 Kasım 1936’da TBMM açış konuşmasında “...milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, gerçek sahibi öz Türk olan İskenderun, Antakya çevresinin geleceğidir. Bunun üzerinde ciddiyetle duruyoruz demişti. Atatürk, hastalığının son dönemlerinde bile Hatay sorunu ile ilgilendi hatta vefatından önceki son seyahatini hasta yatağından kalkarak 7 ay önce19 Mayıs 1938’de Ankara da ki törenlerden sonra Hatay için Adana’ya yaptı.

Bütün dünyaya ayakta olduğunu ve Hatay sorununu çözmek için orada olduğunu askeri birlikleri de denetleyerek ilan ediyordu. Bundan hemen sonra Fransızlarla yapılan anlaşma gereği askerlerimiz Hatay’a girdi.13 Ağustos’ta seçimler yapıldı ve Hatay Cumhuriyeti kuruldu. 2 Eylül 1938’de Hatay Cumhurbaşkanlığına Tayfur Sökmen seçildi. Atatürk ölmeden önce bu gelişmeleri görme mutluluğuna erişti. Hatay Cumhuriyeti büyük önderin ölümünden 7 ay sonra, 30 Haziran 1939 tarihinde Türk yurduna katılarak Hatay vilayetimiz oldu. Neden bu tarihi özetleyerek sizlerle paylaştım? 1918 Mondros mütarekesinden itibaren büyük bir diplomasi mücadelesiydi Hatay öyle kolay elde edilmedi. Atamızın son bıraktığı mirasına sahip çıkarak uyanık olalım emperyalistlerin Cumhuriyetimize bölünmez bütünlüğümüze bıkmaz usanmaz olası silahsız saldırılarına karşı uyanık olalım.