BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Her şeyde olduğu gibi diplomaside de ortak akıl gereklidir

Sn. Cumhurbaşkanı geçen hafta içinde "Talimatı Dışişleri Bakanımıza verdim, 'Bu 10 büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmesini hemen halledeceksiniz' dedim" sözleri üzerinde durmakta ve yorumlamakta yarar var diye düşünüyorum. Sözler iki aşamalı olarak değerlendirildiğinde birincisi yönetim anlayışını ortaya koyması açısından diğeri ise böylesi önemli bir kararın ülkemizin menfaatleri açısından sonuçlarının ne olacağıdır. Hatırlanacağı üzere bir hafta önce Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri büyükelçilikleri aşağıdaki satırlarda görüleceği üzere "Bugün, Osman Kavala'nın tutukluluğunun başlamasının 4. yıldönümü. Daha önce verilen beraat kararının ardından farklı davaların birleştirilmesi ve yeni davaların açılması yoluyla davasında süregelen gecikmeler, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve Türk yargı sisteminin şeffaflığına gölge düşürüyor."Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri büyükelçilikleri olarak birlikte, Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleri ve iç hukukuyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye'ye çağrıda bulunuyoruz." diyerek ortak bir açıklama yapmışlardır. Öncelikle ifade etmeliyim ki bu elçiliklerin konu ne olursa olsun bu şekilde hem de geleneklere aykırı toplu açıklama yapmaları ülkemizin iç işlerine müdahale olup ne 1961 tarihli diplomatik ilişkiler hakkındaki Viyana sözleşmesine ne de 1963 Viyana Konsolosluk Sözleşmesinin 55. maddesindeki ülkelerin iç işlerine karışmamak ilkesine uygundur. Bu nedenle bu girişim bağımsızlığımıza ve egemenlik hakkımıza müdahale olup kabul edilemez. Ancak diğer taraftan da uluslararası sözleşmelere ve attığımız imzalar ile hukuk devleti olmanın gereği olarak yanlışta olsa bu tür eylemlere olanak tanımamak ve hukuk devleti olmanın gereğini yerine getirip, yargının bağımsızlığı ilkesini zedeleyecek iç hukuk ilkelerinden de uzaklaşmamak son derece gereklidir. Ayrıca AİHM kararları ulusal mevzuatımızın ve Anayasamızın üzerindedir ve yerel mahkemeleri de bağlar. AİHM kararlarından şikayetçi olmak tamamen iç politikaya yönelik girişimdir. Yargı bağımsızlığı kavramı Trump'ın Rahip Bronson'ı istediğinde, Merkel aradığında ise gazeteci Deniz Yücel olayında niçin gündeme gelmedi. Trump mahkemenin bir gün öncesi özel uçak gönderip mahkeme sonlandığı gibi ABD ne Rahip Bronson'u aldırdığını ve iki gün sonrada inadına Beyaz Sarayda birlikte poz verdiklerini bunları da unutmamak gerek. Ayrıca Donald Trump'ın "Erdoğan'a söyledim Rahip Brunson'u serbest bıraktı" dediği de henüz akıllarda.Hatırlayalım Sn. Cumhurbaşkanı daha önce "Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde kaldığı" müddetçe Brunson'un serbest kalmayacağını söylemişti

Diğer taraftan Cumhurbaşkanının baştaki sözlerine dikkat ederseniz "Talimatı Dışişleri Bakanımıza verdim, 'Bu 10 büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmesini hemen halledeceksiniz' dedim Sizce bu sözler ve sonuçları itibarıyla bu denli önemli bir karar parlamentoda görüşmeden, milletin vekillerinin görüşlerine sunulmadan, özellikle çok deneyimli bir kurum olan dışişleri bürokrasisinin değerlendirmeleri alınmadan istenmeyen adam ilan edilmesi dahası ''talimatı verdim hemen halledeceksiniz'' sözleri ne derece demokratik bir ülke yönetimi ile bağdaşmaktadır.İşte onun içindir ki Hukukun üstünlüğü indexinde 126 ülke arasında 109. sıraya yerleşiyoruz. İşte onun içindir ki parlamenter sistemde tek adam olmaz ve bu tür kararlar bir kişinin tasarrufu ile alınamaz. Meclisin bir denetleme gücü vardır. Şu anda bu sistemle ilgili bu yok edilmiş olup bu kararla da bu bir kez daha örneklenmiştir.

DEĞERLİ YALNIZLIK OLAMAZ

Kanımca 10 büyükelçinin sınır dışı edilme kararı iç politikada gündemi değiştirmek, zamları, pahalılığı, ekonomik krizi ve işsizliği unutturmaya yönelik bir girişimdir.ve tatbiki bu nedenle yapıldığı düşünülürse çok daha vahimdir. Zira bu elçilerin bakanlığa çağırılarak en yüksek seviyeden Dışişleri bakanlığınca eleştirildiği de bilinmektedir. Bu da yetmiyorsa daha başka diplomatik yöntemlerle üst seviyeden eyleme karşı itirazlar yapılabilirdi. Gelinen nokta çok tehlikelidir.2013'lerde Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı İbrahim Kalın."'Türkiye Ortadoğu'-da yalnız kaldı' iddiası doğru değil ama eğer bu bir eleştiri ise o zaman söylemek gerekir. Bu, değerli bir yalnızlıktır."diye söylemişti. Günümüz dünyasında değerli bir yalnızlık olamaz Türkiye dış dünyaya kapanabilir. Kavala sadece bir manivela, Türkiye'nin çok önemli ticaret ortakları var, müttefiklerimiz var. Bu durum başka bir ekonomik ve siyasi krizi de tetikleyebilir.

O ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti büyükelçileri de geri gönderilebilir, zaten kırılgan olan ekonomi büyük sıkıntıya düşebilir.