BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

İnsan hakları eylem planında ana hedef yeni anayasadır

Değerli okurlarım geçen hafta içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adalet Bakanlığı tarafından "Özgür birey, güçlü toplum, daha demokratik bir Türkiye" temasıyla hazırlanan İnsan Hakları Eylem Planı'nı açıkladı. Tanıtım Toplantısı'nda da Cumhurbaşkanı "Bu çalışmanın 9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyeti içeren bir belge olarak ortaya çıktığını ifade ederek Eylem Planımızın nihai amacı, yeni ve sivil bir anayasadır, tarihi nitelikte adımlar attık Mevzuatı ve uygulamayı, ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının en geniş şekilde teminat altına alınması doğrultusunda gözden geçiriyoruz, bir toplumsal sözleşme metnini, Cumhuriyetimizin 100'üncü yılını karşılamaya hazırlandığımız şu dönemde ülkemize kazandırmanın, tarihi sorumluluğumuz olduğuna inanıyoruz'' diye konuştu

Ben de bu eylem planını edinerek bundan önce hazırlanan eylem planlarından farklı olarak iktidarın bugüne kadar özgürlük ve demokratik Türkiye söylemleri ile bu eylem planının kavramsal olarak ne içerdiğine ve konuşmanın satır aralarına bakmaya çalıştım. Bu metinde insan hakları kavramının ilk belgesi olan Magna Carta'dan itibaren 1789'da yazılan İnsan Hakları bildirisi ile son olarak da 1948'de Birleşmiş Milletler de kabul edilen İnsan hakları evrensel beyannamesine kadar birçok satırın tekrarları ile birçok konunun mevcut Anayasa ile güvence altına alındığını, görüyoruz, yani birçok şey tekrar dan ibaret.

Örneğin kuvvetler ayrılığı ile ilgili can alıcı konulara değinilmemiş, temel hak ve özgürlüklerden bahsederken güçlerin tek elde toplanmasına vurgu yapılmamış, toplantı ve gösteri hakları, ifade özgürlüğü, yargı reformu, insan hakları, ifade özgürlüğü, kadın hakları konuları işlenirken uygulamada bu kavramlar maalesef soyutlaşıyor. Yargının bağımsızlığı hukukun üstünlüğü konusunda gelinen noktanın vahim olduğunu hepimiz görüyoruz.

Tüm bunların yanı sıra Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'na ise ne demeli, İnsan Hakları Eylem Planı ile ilgili olarak, "Vatandaşa dokunan devrim niteliğinde bir çalışma yapıldı" dedi.

Hatta hızını alamadı ''Gökyüzünden aldınız o yıldızı, vatandaşa verdiniz, 'bu senin yıldızın' dediniz." diyerek artık övgünün de sınırlarını uzaya taşıdı. Biz biliyorduk da yine de Feyzioğlu nereden nereye diye düşünemeden edemiyoruz.

UYGULAMA VE GÜÇLÜ PARLAMENTER SİSTEM

Şimdi geriye yaslanıp biraz düşünelim ve birkaç göstergeye bakıp değerlendirelim. The Economist, 1 Aralık 2019 itibariyle cezaevlerinde en çok gazeteci bulunan ilk on ülkeyi sıraladı. Sıralamada Türkiye cezaevlerinde en çok gazeteci bulunduran ikinci ülke oldu. Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde bu yıl 180 ülke arasında 154'üncü sırada yer aldı. Demokrasi, özgürlük ve insan hakları konularında araştırmalar yapan Freedom House 2020 yılı raporunda, Türkiye "özgür olmayan ülkeler" kategorisinde yer aldı. Türkiye, 195 ülkenin yer aldığı "özgürlük" sıralamasında 146'ncı sırada. Diğer taraftan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 2020 cinsiyet eşitliği raporuna göre, yani kadın hakları konusunda Türkiye 153 ülke arasında 130. sırada. Cumhurbaşkanı ''Adalete güvenin temel unsurlarından biri olan masumiyet karinesini koruyucu tedbirleri, lekelenmeme hakkının kapsamı başta olmak üzere her alanda genişletiyoruz'' derken 2008'den beri yaşanan kumpaslar Ergenekon, Balyoz, Ay Işığı, daha bir- çoğu, önlenemeyen kadın cinayetleri, Anayasamıza göre şiddet içermeyen toplantı ve gösteri haklarının kullanılamaması kullandırılmaması, gözümüzün önüne geliverdi. Yine Cumhurbaşkanı ''İfade özgürlüğü alanında 2012 ve 2013 yıllarında yapılan temel mevzuat değişikliklerini, Birinci Yargı Paketi ile güçlendirdik. Şimdi bu özgürlüklerin alanını daha da genişletiyoruz' 'derken kaç insanımız sosyal medyada hakaret içermeyen bir eleştiri nedeniyle kendisinin takibe alınmayacağı endişesi taşımıyor. İşte tüm bu örnekler soyut kavramlardan çok somut uygulama eksikliklerinden kaynaklanıyor. Bu çalışmayı 100. Yıl için kamuoyu oluşturulan yeni anayasa hedefine de hazırlık olarak görmekteyim.

Kaldı ki John locke ve sonrasında da Montesquieu'nun geliştirdiği ve Cumhuriyetimizin temel niteliği olan parlamenter sisteme dönülmesi yönetimin mutlak gücünün özgürlükçü ve eşitlikçi bir çerçevede ele alınarak kuvvetler ayrılığı ilkesiyle gerçekleştirilmesi birçok sorunu ortadan kaldıracaktır.